Farklı olanı tanımak
       Biri antropoloji diğeri psikoloji eğitimi almış iki kişiyle mutluluktan sohbet ederken bilmedikleri bir konuyu; tasavvufun mutluluğa bakışını anlatmak istemiştim. İlk cümlelerimi tamamlamadan “sen şükürden bahsediyorsun ben şükre karşıyım” dedi biri, diğeri de arkasından “ben de inanmıyorum” u ekledi. Sözlerime tam başlamadan bitirmeyi tercih ettim. Oysa şükretmek değildi asıl anlatmak istediğim. Aydınlarımızın durumunu hatırlattı bu olay bana bazı konular var ki, ekseri din çerçevesinde şekillenen konular, insanlar bilmek bile istemiyorlar. Bilmek başka şeydir inanmak ve yaşamak başka şeylerdir. Bir konuda bilgi sahibi olmanız o konuya inanmanızı gerektirmez.
        “İnsanla ilgili olan her şey bana yakındır” Marx bu sözü çok sevdiği sözler arasında zikreder. Aydınlarımızın din gibi insanla ilgisi tartışılmaz derecede kesin olan, kitlelerin hayatlarını adadığı bir fenomeni anlamak ve öğrenmek için çabalamamaları tuhaf geliyor bana. Marx’ın Nietsche’in öğretilerini öğrenme zarureti hissedilirken inanç sistemlerini, dini öğretileri öğrenmeye çalışmak bayağı bir iş gibi algılanıyor. Bilgeliği imaja kurban eden aydınlarımız ve onlara özenenlerin oluşturduğu bilgiçler güruhu tam olarak ne olduğunu anlamadan eleştirmeye ve aşağılamaya başladığında da komik duruma düşüyorlar.
        Bir şeylerin israf edildiğini görmek fazlasıyla üzer beni. Sadece maddi varlıkların değil, en çok da zamanın ve bilginin israfı derinden etkiler. Bugün kişisel gelişim ve para psikoloji uzmanlarıın birçok konuda etkilendiği, muazzam birikime sahip tasavvuf kültürünün “şeyhler-meyhler” yahut “hacılar-hocalar” diye üstünün çizilmesini anlayamıyorum. Sanki çok değerli ve her yerde bulunmayan bir peynir çeşidini eline geçiren çocuğun kokuşmuş zannederek çöpe atması gibi…
        Öğrenmek isteyene kainat baştan sona bir kitap bütün insanlık bir öğretmen olur. Bugün gerçek anlamda aydın bir kişi olmak isteyen bir şeyi öğrenirken karşıtlarını da öğrenmesi gerektiğini unutmamalıdır. Komünizmi, materyalizmi öğrenmek bir müslümanı dinden çıkarmaz. Aynı şekilde İslamiyet’i veya diğer dinleri öğrenmek insanı akılcılıktan bilimsellikten uzaklaştırmaz. İslam medeniyetinin altın çağlarında yunan düşünürlerin eserlerinin Arapça ve Farsçaya çevrildiğini unutmayalım. Kendi inançlarına ve değerlerine güvenen insan başka öğretileri ve fikirleri incelemekten korkmamalı. Ne yazık ki bugün çok büyük bir kalabalık bırakın başka öğretileri kendi inandığı veya inandığını zannettiği değerleri bile araştırmaya çalışmıyor.
        “İnsanla ilgili olan her şey bana yakındır” Marx bu sözü çok sevdiği sözler arasında zikreder. Aydınlarımızın din gibi insanla ilgisi tartışılmaz derecede kesin olan, kitlelerin hayatlarını adadığı bir fenomeni anlamak ve öğrenmek için çabalamamaları tuhaf geliyor bana. Marx’ın Nietsche’in öğretilerini öğrenme zarureti hissedilirken inanç sistemlerini, dini öğretileri öğrenmeye çalışmak bayağı bir iş gibi algılanıyor. Bilgeliği imaja kurban eden aydınlarımız ve onlara özenenlerin oluşturduğu bilgiçler güruhu tam olarak ne olduğunu anlamadan eleştirmeye ve aşağılamaya başladığında da komik duruma düşüyorlar.
        Bir şeylerin israf edildiğini görmek fazlasıyla üzer beni. Sadece maddi varlıkların değil, en çok da zamanın ve bilginin israfı derinden etkiler. Bugün kişisel gelişim ve para psikoloji uzmanlarıın birçok konuda etkilendiği, muazzam birikime sahip tasavvuf kültürünün “şeyhler-meyhler” yahut “hacılar-hocalar” diye üstünün çizilmesini anlayamıyorum. Sanki çok değerli ve her yerde bulunmayan bir peynir çeşidini eline geçiren çocuğun kokuşmuş zannederek çöpe atması gibi…
        Öğrenmek isteyene kainat baştan sona bir kitap bütün insanlık bir öğretmen olur. Bugün gerçek anlamda aydın bir kişi olmak isteyen bir şeyi öğrenirken karşıtlarını da öğrenmesi gerektiğini unutmamalıdır. Komünizmi, materyalizmi öğrenmek bir müslümanı dinden çıkarmaz. Aynı şekilde İslamiyet’i veya diğer dinleri öğrenmek insanı akılcılıktan bilimsellikten uzaklaştırmaz. İslam medeniyetinin altın çağlarında yunan düşünürlerin eserlerinin Arapça ve Farsçaya çevrildiğini unutmayalım. Kendi inançlarına ve değerlerine güvenen insan başka öğretileri ve fikirleri incelemekten korkmamalı. Ne yazık ki bugün çok büyük bir kalabalık bırakın başka öğretileri kendi inandığı veya inandığını zannettiği değerleri bile araştırmaya çalışmıyor.
22 Comments:
Tam bugunlerde yaziniz bana ilac gibi geldi..duygularima ve dusuncelerime tercuman olmussunuz..
yureginize saglik..
Insanlarin meraksiz, ogrenmeye bilgiye acik olmamalari ne aci..bir arkadasim ile bu konuyu her zaman tartisiriz..Daha bu aksam konusurken dedi ki "insanlarin luks icerisinde (teknoloji-net) yasarken istedikleri sacma sapan bilgiye ulasmak icin arama yaptiklarini gorup, islami konularda yanlis bilgi verdiklerini gordugumde onlara sacmaladiklarini acikca soylemek istiyorum" dedi..haksiz mi? tartisilan konularda gercegi arastirip ogrenmiyor ama ne kadar luzumsuz bilgi varsa saatlerini harcayip arastiriyor..insan emin olmadigi bilgi hakkinda nasil tartismaya giriyor ya da istedigi gibi yorum yapiyor aklim almiyor..
Annem kucuklugumuzden beri "herseyi ogrenin, uygulamazsaniz da bilginiz olsun" dedi..bunu asiladi bize..
Bilgi emekle kazanilir der Ismet Ozel.
Cahillik emek istemez…!
By ladybird, at 04 Nisan, 2006 00:29
Evet gerçekten de öyle İsmet Özel'e parelel bir görüş olarak Balzac "bilginin Efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak gerekir" der. Önemli olan derde düşmek bayağı olanı elde etmek çok kolaydır.
yorumların için sağol ladybird
By hicanka, at 04 Nisan, 2006 09:35
ben bu durumdan çok şikayetciyim.Etrafımda böyle bir çok insan var.Onlara ters gelen bir kişinin veya olayın adını duyduktan sonra hiç bir şeyi dinlemeden yargılarını ortaya koyuyorlar.Farklı olan herşeye karşı antipatileri var.Onları anlayamıyorum.Bu gidişle de hiç anlayamayacağım...
By Unknown, at 04 Nisan, 2006 16:32
meltem,
bu tip insanlarin niyeti uzum yemek degil aslinda bagciyi dovmek!
By ladybird, at 04 Nisan, 2006 16:59
Sartre diyor ki; "Biz istedigimiz kadar sanci cekelim, veyahutta aci cekelim; biz hep dusunen azinlik olarak kalmaya devam edecegiz. Ve dusunmeyen cogunluk, hep, dusunmeden mutlu olmanin yollarinda yuruyecek."
Isin aci yonu ise bu sozleri soyleyenin Sartre gibi iflah olmaz bir ateist olmasi.
By ladybird, at 04 Nisan, 2006 17:43
Meltem, Ladybird benim sana yazmak istediğimi yazmış durumda :)
By hicanka, at 05 Nisan, 2006 10:57
bu dünya da yaşıyorlar...bu dünyanın nimetlerini yiyip içip gezip tozuyorlar ama şükre inanmıyorlar var mı böyle bişi...
Önce karşılarındakinin ne demek istediğini dinlesinler ondan sonra yorum yapsınlar ama malesef bizim milletimizde böyle birşey yok...Başkalarının düşüncelerine karşı saygısız bir millet...
By Gamzeli, at 05 Nisan, 2006 15:07
Semih Hoş geldin.
beyinlerimizin kapılarını açıp başka beyinlerle diyolaga girmeye devam edelim inş.
By hicanka, at 06 Nisan, 2006 09:48
Gamze Merhaba epeydir uğramıyordun.
yorumlarının devamını beklediğimi unutma.
By hicanka, at 06 Nisan, 2006 09:49
Merhaba Hicanka ,
Evet uğrayamıyordum şu sobeleme işinden :)Tabikide yorumlarımı yapacağım...Bende beklerim...
By Gamzeli, at 06 Nisan, 2006 11:02
Çok beğendiğim bir yazıyı sizlerle paylaşmak isterim.Konuyla da çok güzel örtüşüyor bence...http://herkul.org/kiriktesti/index.php?herkultools=4c718f2831779c2fc747ea61ab882a03 Link çok karışık görünüyor ama :) Kopyala yapıştır ... Zor değil yani :) Lütfen okuyun ....
By Hayâl, at 06 Nisan, 2006 11:58
Hayal Merhaba,
öncelikle ilgine çok teşekkür ederim. Daha önce bu siteden alıntı yapmış başka bir yerde aynı yazıyı okumuştum. Sağolasın sevgiyle kal
By hicanka, at 06 Nisan, 2006 13:30
Yazdıklarınız aklıma bir şey getirdi.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz diye bir söz vardır.Ama bana göre tam tersi olmalı.
Fikir sahibi olmadan,bilgi sahibi olunmaz.Çünkü temelsiz elde edilen bilgiler,insana önyargılar kazandırıyor.
Oysa fikredilerek kazanılan bilgiler önyargıya düşmekten alıkoyarlar.Geçen gün de bir seminerde, "bilgiyi filozofiye bağlamak"kavramını kullanmıştı bir prof.
Netice:Dinle ilgili olanlara insanlar önyargılı bakabiliyor.
O halde önce zihnimizi kavramlardan müstağni tutalım,ondan sonra düşünmeye başlayalım.
By cenkunal, at 07 Nisan, 2006 01:41
Cenk Bey Değerli katkılarınız için teşekkür ederim
By hicanka, at 07 Nisan, 2006 09:16
insan bir temaaşa halinde.
su misali kendinde zıtları barındırıyor belki de.bu doğrumudur sence?
allah dahi kendini zıttıyla tarif ederken kendini insan kendi ile çatışma halinde olunca dış farklılıklara açık olabilir mi?
By Yalçın SEVER, at 07 Nisan, 2006 10:17
Toplumsal gözde baktıgımızda soylediklerinde kesinlikle haklısın Hicanka .Çünkü bu tip tavırlar insanlar uzerinde etkileyici ve bulaşıcı olabiliyor .Ama kişisel olarak baktığımızda bu insanlarda kişisel gelişimlerini surdurmekteler bu evrende ,Allah merhametlilerin en merhametlisidir ve bu insanlar hidayetle Hak yola girebilirler son nefeslerine kadar ,,tersi de dogrudur ,Allah a sığınırız .
By amak ı hayal, at 07 Nisan, 2006 12:50
zıtların tezahürünü bi daha okumanı isterim Yalçın farklılıklar yaşamın her anında zaten var hani bir ayette diyor ya "içinizdeki ve dışınızdaki zıtları yaratan Allahtır" diye önce bunu kabul etmek lazım.
By hicanka, at 07 Nisan, 2006 14:47
Amak-ı hayal toplumsal boyuttan yazmaya çalıştım bundan sonraki bir kaç yazı daha öyle olacak inş.
Bu arada perşembe akşamı için teşekkürler.
By hicanka, at 07 Nisan, 2006 14:56
Tabi tabi toplumsal boyuttan oldugu aşikar.ben farklı bir yöne işaret ettim ..Persembe aksami icin rica ederim ,keske zaman olsaydı da ,biz 9 sonrasına kadar ordaydık
By amak ı hayal, at 07 Nisan, 2006 16:31
Şah Veliyullah Dihlevi,gerçek mutlulukla alakalı Huccetullah'il-Baliğa adlı eserinde şöyle diyor:"Gerçek mutluluk,hayvani gücün nefs-i natıkaya boyun eğmesi,onun emrine girmesi,arzuların akla tabi olması,aklın heva ve heveslere galebe çalmasıdır."
Diğer arkadaşlar sizin de vurgu yapmak istediğiniz noktaya zaten dikkat çekmişler.Ben de,sizin konuya giripte tamamlamamayı tercih ettiğiniz hususta bir anekdot aktarayım istedim.Selametle..
By emircan, at 07 Nisan, 2006 22:05
Sağolasın emircan iyi olmuş.
By hicanka, at 08 Nisan, 2006 15:01
Bu bir hazımsızlık örneği. Karşıdakini hiçe sayma, onun varlığını kabullenememe vs vs. Gerçek aydınlara o kadar ihtiyacımız var ki bu karanlık ortamda.
By Suat Saygın, at 13 Nisan, 2006 01:04
Yorum Gönder
<< Home