Âlimlik ariflikle güzel
       Bugün, bilgiye ulaşmak her zamankinden daha kolay ama toplumun ve insan ilişkilerinin kalitesi ise belki her zamankinden daha kötü durumda. Modernite öncesi, insanın ruh olgunluğuna verilen değer “Bilgi Toplumu”nda geri plana itildi. Sonuç insanlık açısından çökertici oldu. Ruhun olgunluğunun göstergesi olan , tevazu sevecenlik, dürüstlük, hoşgörü gibi hasletler görülmez oldu. Bunların yerini de aklını geliştirirken gönlünü unutup, gönülsüzleşen bireylerin, kendilerine birer hak olarak gördükleri, bencillik, kibir ve acımasızlık aldı. Artık çok mu geç bilmem ama, insanlar yitirdikleri değerlerin geri gelmesini istemeye başladı. Belki duyanlarınız olmuştur Unicef’in de desteklediği ve isteyen okulların uyguladığı “Yaşayan Değerler” adlı program okullarda, temel insani değerlerin eğitiminin verilmesini amaçlıyor.
        Artık âlimlik ve ariflik birbirinden tamamen ayrılmış durumda. Sözlüklerde âlimin karşılığında; “derin bilgi sahibi” diye yazar. Bir kimse gerekli eğitimleri alarak, akademik anlamda üst bir makama gelip sahasında söz sahibi olabilir, fakat aynı kişi, ham bir kişilikte olabilir. Bugün adının başında "prof" ünvanı bulunan insanların bazılarının, siyasi bir iktidar, yahut dünyalık mallar uğruna yaptıklarına bakınca demek istediğim daha iyi anlaşılıyor.
        Âlimlik ariflikle desteklendiği zaman değer bulur. Alimlik, yetkinliği, ariflik olgunluğu ifade eder. Alim “allame cihan” olma yolunda bilginin peşinde aklını geliştirirken, arif hikmeti yakalayarak ruhunu yüceltmeye çalışır. Ariflik “aklı selim” sahibi olmayı gerektirir ki kemale ermenin şartlarındandır.
     Âlim olmak huzurlu olmaya yetmez, hatta çoğu kere rahatsızlıkta verir. Günümüzün entelektüelleri sürekli şikâyet ediyor. Öyle ki ne kadar şikâyet ederseniz; sistemi ve etrafınızı ne kadar eleştirir yada aşağılarsanız o kadar entel oluyorsunuz. Âlim mutlu olamaz çünkü kainattaki dengeyi fark edemeyip herkesin kendisi gibi olmasını ister. Onun için kendisinden aşağıda olanlar hep bir stres kaynağı olur. Sokakta küfredenler, televizyonda gördükleri, hayatın içindeki çirkinlikler hep şikâyet konusudur. Oysa arif, mutlu kimsedir çünkü o ibret gözüyle bakıp, kâinatla uyum içinde yaşar. Hayatın kokuşmuş yanlarını fark eder ama kabul etmez. Bunları nasıl düzelteceğini düşünür. Çirkinliklere ve yanlışlara nefretle değil sevgiyle ve merhametle bakar çünkü bilir ki sevgi olgunlaşmanın temel şartıdır.
        Âlimin öğrenme kaynağı diğer âlimlerin söyledikleri yada yazdıklarıyla sınırlı iken, arif için bütün insanlar öğretmen, tüm kainat bir kitaptır. Arif âlim gibi hayata üstten bakma çabasında değildir. O hayatın içinde yaşar. Dilenciden, serserilerden, toprak, yağmurdan, denizden, ırmaktan, yeni doğmuş çocuktan bile bir şeyler öğrenir.
Âlimin kâinatı öğrenmeye ve anlamaya çalıştığı yerde, arif kendisini anlayarak kâinatı kavramaya çalışır. Çünkü o “kendini bilme” derdindedir.
        Dünyanın bütün dinleri ve öğretileri insanın kendi varlığının sırlarını çözerek olgunlaşmasını hedefler. Sokrates'in, Buda'nın, Uzakdoğu Dinleri'nin, Hz.İsa'nın ve İslamiyet’in telkinleri hep bu yöndedir
        IQ’nun tek başına bir şey ifade etmediği çağımızda EQ (Duygusal Zeka) ve SQ(Ruhsal Zeka) nun öneminden söz ediliyor. Modern dünya aklını ve ruhunu birlikte geliştirmiş kişileri: İnsan-ı kâmilleri arıyor.
        Artık âlimlik ve ariflik birbirinden tamamen ayrılmış durumda. Sözlüklerde âlimin karşılığında; “derin bilgi sahibi” diye yazar. Bir kimse gerekli eğitimleri alarak, akademik anlamda üst bir makama gelip sahasında söz sahibi olabilir, fakat aynı kişi, ham bir kişilikte olabilir. Bugün adının başında "prof" ünvanı bulunan insanların bazılarının, siyasi bir iktidar, yahut dünyalık mallar uğruna yaptıklarına bakınca demek istediğim daha iyi anlaşılıyor.
        Âlimlik ariflikle desteklendiği zaman değer bulur. Alimlik, yetkinliği, ariflik olgunluğu ifade eder. Alim “allame cihan” olma yolunda bilginin peşinde aklını geliştirirken, arif hikmeti yakalayarak ruhunu yüceltmeye çalışır. Ariflik “aklı selim” sahibi olmayı gerektirir ki kemale ermenin şartlarındandır.
     Âlim olmak huzurlu olmaya yetmez, hatta çoğu kere rahatsızlıkta verir. Günümüzün entelektüelleri sürekli şikâyet ediyor. Öyle ki ne kadar şikâyet ederseniz; sistemi ve etrafınızı ne kadar eleştirir yada aşağılarsanız o kadar entel oluyorsunuz. Âlim mutlu olamaz çünkü kainattaki dengeyi fark edemeyip herkesin kendisi gibi olmasını ister. Onun için kendisinden aşağıda olanlar hep bir stres kaynağı olur. Sokakta küfredenler, televizyonda gördükleri, hayatın içindeki çirkinlikler hep şikâyet konusudur. Oysa arif, mutlu kimsedir çünkü o ibret gözüyle bakıp, kâinatla uyum içinde yaşar. Hayatın kokuşmuş yanlarını fark eder ama kabul etmez. Bunları nasıl düzelteceğini düşünür. Çirkinliklere ve yanlışlara nefretle değil sevgiyle ve merhametle bakar çünkü bilir ki sevgi olgunlaşmanın temel şartıdır.
        Âlimin öğrenme kaynağı diğer âlimlerin söyledikleri yada yazdıklarıyla sınırlı iken, arif için bütün insanlar öğretmen, tüm kainat bir kitaptır. Arif âlim gibi hayata üstten bakma çabasında değildir. O hayatın içinde yaşar. Dilenciden, serserilerden, toprak, yağmurdan, denizden, ırmaktan, yeni doğmuş çocuktan bile bir şeyler öğrenir.
Âlimin kâinatı öğrenmeye ve anlamaya çalıştığı yerde, arif kendisini anlayarak kâinatı kavramaya çalışır. Çünkü o “kendini bilme” derdindedir.
        Dünyanın bütün dinleri ve öğretileri insanın kendi varlığının sırlarını çözerek olgunlaşmasını hedefler. Sokrates'in, Buda'nın, Uzakdoğu Dinleri'nin, Hz.İsa'nın ve İslamiyet’in telkinleri hep bu yöndedir
        IQ’nun tek başına bir şey ifade etmediği çağımızda EQ (Duygusal Zeka) ve SQ(Ruhsal Zeka) nun öneminden söz ediliyor. Modern dünya aklını ve ruhunu birlikte geliştirmiş kişileri: İnsan-ı kâmilleri arıyor.
18 Comments:
Teşekkürler üstadım...
Yorumlarını görmek beni mutlu ediyor.
By hicanka, at 20 Şubat, 2006 09:15
evet ya,ne kadar net yazmissiniz...szin gibi insanlarin var oldugunu bilmek insanin içini ferahlatıyor ..iQ,eQ,sQ dan başka eminim dillendirilmemiş nice yönleri var insanin ..ve sanıyorum ki bu tabirler ALİMLER tarafindan tarif edilmiş tabirler.. Ariflerin degil...ARİFLERİN yaptiği tarifleri umarim biz de görürüz ,ya dişta ya da içte
By amak ı hayal, at 20 Şubat, 2006 11:42
iltifatların için teşekkürler amak-ı hayal. yorumlarını görmek beni mutlu ediyor.
By hicanka, at 20 Şubat, 2006 11:54
Tesadüfe bak Murat.. Dün akşam arkadaşlarla bu konuyu konuştuk.. :) Tanımlaman bence de güzel. Ve net. Benim için içsel ve dışsalın sınırlarının çizilmesi önem arz etmekte.. Yoksa, içimden geliyo diyip, dışarıyı oyalayan insanlarla uğraşmak zorunda kalıyoz :p.
By Ufuk Ilter, at 20 Şubat, 2006 20:38
Teşekkürler Ufuk yorumlarını özlemiştik.
Arkadaşlarınla demek bu konuları konuşuyorsunuz.
By hicanka, at 21 Şubat, 2006 09:06
Yaw ben ilgilenmiyorum felsefi konularla aslında.. :p
By Ufuk Ilter, at 21 Şubat, 2006 14:08
Ufuk, senin hayatın baştan aşağıya felsefe kokuyor kardeşim :P
By hicanka, at 22 Şubat, 2006 09:02
Sevgili Mustafa, iltifatlarına layık olmasamda... Çok teşekkürler
By hicanka, at 22 Şubat, 2006 09:04
Bu ne mütevazilik hicanka "iltifatlarına layık olamasam"filan.Yine güzel bir yazı yazmışsın.Hatta yazıdan ziyade güzel olan düşüncelerin.İnsan-ı kamilleri bulmak zor.Daha çok olsalarda dünya şu anki durumunda olmazdı zaten!
By Unknown, at 22 Şubat, 2006 17:34
Meltem, mütevazi olabilsem keşke,
İnsanı-ı kamilleri bulmak zor ama sanırım her devirde böyleydi.
Önemli olan içimizdeki ruhu olgunlaştırıp onu kamil mertebesine yaklaşabildiği yaklaştırmak.
By hicanka, at 23 Şubat, 2006 09:10
yazınıza tamamen katılıyorum...
By salih, at 23 Şubat, 2006 10:03
Merhabalar Salih,
Hoş gelgin
By hicanka, at 23 Şubat, 2006 10:17
Yaw Salih.. Taşınma şu blogcu camiasına.. Blogspot daha estetik ekranlara sahip deil mi?
By Ufuk Ilter, at 23 Şubat, 2006 17:29
Daha önce de demiştim: Her yazınızda yeni birşey öğreniyorum.Allah razı olsun...Bu yazınızı okuyunca da farkettim ki
ben Alim olmak değil Arif olmak istiyorum...Bunun yolu nedir? Ne yapmak nerden yardım almak lazım?İnsan tek başına ariflik yolunda ilerleyebilir mi?Kendini uçurumun kenarında hisseden bir insan arif olabilir mi?.. ??????
By Hayâl, at 26 Şubat, 2006 11:41
ilgine çok teşekkürler hayal...
insanın kendini tanımlayabilmesi çok güzel. "Simyacı" romanında der ki birşeyi gerçekten istersen kainat sana yardımcı olmaya başlar. önemli olan fiili dua yapabilmek.
By hicanka, at 26 Şubat, 2006 12:57
çok düşündün ama hicanka!
By Unknown, at 26 Şubat, 2006 16:06
Meltem, bu aralar biraz yoğun ama en kısa zamanda yeni birşey yazıcam inş.
By hicanka, at 27 Şubat, 2006 09:42
selamun aleykum övgü ve övülmek allaha aittir allah hidayeti vermedikçe hiç kimse ne arifliğe ulaşabilir nede alimliğe hiç kimse iblisi yani kendi alanında en büyük prof olmuş bu yaratılanı alt edemez çünkü o hz.ademden bile yaşı büyük ve kendi yolunda oldukça bilgindir o yüzden herseyden önce hidayeti allahtan istemeli ve sonra takdiri allaha bırakmamız lazımdır herseyin sahibi rabbimiz inş bizi kurtamaya bi vesile gönderir bizde başarıyla bitiririz bu ömrü
By mustafa, at 03 Şubat, 2009 05:56
Yorum Gönder
<< Home