Özgür müyüz?
İnsan özüne yabancı şeylere değer
verdiği ölçüde özgürlüğünü yitirir.
       Epiktetos’a göre saadet: “bir şeyi elde etmekte ve ondan zevk almakta değil, hiçbir şeyi arzu etmemektedir. Saadet özgürlüktür.” Günümüzde ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar özgür olacağımıza inanıyoruz. Kredi kartımızın limiti ne kadar yüksekse, arabamız ne kadar iyi markaysa, ne kadar lüks mağazalardan alışveriş yaparsak, kendimizi o kadar özgür sayıyoruz. Tam bir özgürlük ise bir türlü gerçekleşemiyor çünkü hep daha iyisi daha güzeli çıkıyor. Özgürlükle mutluluğu bir tutan anlayış mutluluğu da yakalayamıyor. Çünkü özgür olma arzusu bile insanı tek başına dizginlemeye yeter. Sahip oldukça özgürleşmediğimiz gibi esirleşiyoruz da gerçekte. İki seyyah düşünün ki yola çıkmışlar birinin yanında tek abası diğerinin yanında ise iki aba var. Hangisinin zihni ve gönlü daha rahattır? “Tabiî ki, zihnini ve gönlünü dış etkenlerden arındırabilenin... Belki o iki abası olan, yolda gördüğü bir fakire diğerini hiç düşünmeden hediye edebilecek olgunluktadır.
        İnsan özüne yabancı şeylere değer verdiği ölçüde özgürlüğünü yitirir. Bunun göstergesi ise zihnini ve gönlünü ne ile meşgul ettiğidir. Büyükşehirlerde yaşayanlar olarak zaman zaman şehirden uzaklaşıp sakin yerlere gitmek isteriz. Gerçekte bu; şehrin kendisinden değil şehirle sembolleşen zihinsel prangalardan kaçış isteğidir. Çünkü zihnimizi ve gönlümüzü dolduran o kadar çok şey var ki. Öze dönerek özgürleşme isteği hep içimizde olsa da, belki bu prangaların çokluğundan, belki de onların idraklerimizi uyuşturmasından, bunun nasıl olacağını düşünmeye fırsat bile bulamıyoruz. Oysa insanın kendi varlığını düşünmesi karşılanması gereken bir ihtiyaçtır.
        İnsan sadece maddi varlıklardan kurtularak da özgürleşemez. Daha fakir olanın daha özgür olacağı doğru değildir. Evinin tek lüksü televizyon olan birisi pek ala o tek lüksünün esiri olarak zamanın çok büyük bir kısmını ona feda edebilmektedir. Özgürlüğün tek düşmanı maddiyat değildir. İdealist metinlerde insanın yaşamdaki en büyük engelinin kendisi olduğu yazar hep. Çoğu kere hırsımıza, heveslerimize, alışkanlıklarımıza, şehvetimize, kibrimize yenik düşüp kendimizi bu dehlizlerin karanlığına hapsetmiyor muyuz? Yaşamda gerçekten doğruluğuna inandığımız şeyleri seçip sürdürebildiğimizde dehlizlerin dışında özgür yaşam sürüyoruz demektir.
verdiği ölçüde özgürlüğünü yitirir.
       Epiktetos’a göre saadet: “bir şeyi elde etmekte ve ondan zevk almakta değil, hiçbir şeyi arzu etmemektedir. Saadet özgürlüktür.” Günümüzde ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar özgür olacağımıza inanıyoruz. Kredi kartımızın limiti ne kadar yüksekse, arabamız ne kadar iyi markaysa, ne kadar lüks mağazalardan alışveriş yaparsak, kendimizi o kadar özgür sayıyoruz. Tam bir özgürlük ise bir türlü gerçekleşemiyor çünkü hep daha iyisi daha güzeli çıkıyor. Özgürlükle mutluluğu bir tutan anlayış mutluluğu da yakalayamıyor. Çünkü özgür olma arzusu bile insanı tek başına dizginlemeye yeter. Sahip oldukça özgürleşmediğimiz gibi esirleşiyoruz da gerçekte. İki seyyah düşünün ki yola çıkmışlar birinin yanında tek abası diğerinin yanında ise iki aba var. Hangisinin zihni ve gönlü daha rahattır? “Tabiî ki, zihnini ve gönlünü dış etkenlerden arındırabilenin... Belki o iki abası olan, yolda gördüğü bir fakire diğerini hiç düşünmeden hediye edebilecek olgunluktadır.
        İnsan özüne yabancı şeylere değer verdiği ölçüde özgürlüğünü yitirir. Bunun göstergesi ise zihnini ve gönlünü ne ile meşgul ettiğidir. Büyükşehirlerde yaşayanlar olarak zaman zaman şehirden uzaklaşıp sakin yerlere gitmek isteriz. Gerçekte bu; şehrin kendisinden değil şehirle sembolleşen zihinsel prangalardan kaçış isteğidir. Çünkü zihnimizi ve gönlümüzü dolduran o kadar çok şey var ki. Öze dönerek özgürleşme isteği hep içimizde olsa da, belki bu prangaların çokluğundan, belki de onların idraklerimizi uyuşturmasından, bunun nasıl olacağını düşünmeye fırsat bile bulamıyoruz. Oysa insanın kendi varlığını düşünmesi karşılanması gereken bir ihtiyaçtır.
        İnsan sadece maddi varlıklardan kurtularak da özgürleşemez. Daha fakir olanın daha özgür olacağı doğru değildir. Evinin tek lüksü televizyon olan birisi pek ala o tek lüksünün esiri olarak zamanın çok büyük bir kısmını ona feda edebilmektedir. Özgürlüğün tek düşmanı maddiyat değildir. İdealist metinlerde insanın yaşamdaki en büyük engelinin kendisi olduğu yazar hep. Çoğu kere hırsımıza, heveslerimize, alışkanlıklarımıza, şehvetimize, kibrimize yenik düşüp kendimizi bu dehlizlerin karanlığına hapsetmiyor muyuz? Yaşamda gerçekten doğruluğuna inandığımız şeyleri seçip sürdürebildiğimizde dehlizlerin dışında özgür yaşam sürüyoruz demektir.