∞ HİCANKA ∞

Çarşamba, Kasım 30, 2005

Söz

Bir dergide okuyup da çok beğendiğim yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum:

Söyledim,
Duydu anlamına gelmez
Duydu,
anladı anlamına gelmez
Anladı,
Hak verdi anlamına gelmez
Hak verdi,
İnandı anlamına gelmez
İnandı,
Uyguladı anlamına gelmez,
Uyguladı,
Sürdürecek anlamına gelmez....


Çok doğru olduğunu düşünüyorum benim de insan ilişkilerine bakış açımı yansıtıyor.
Bir de Mevlana'dan bir söz aktaralım konuyla paralel; "Ne kadar bilirsen bil söylediklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır."

Salı, Kasım 22, 2005

"Dönek"liğin savunması

    İnsan çoğu kere ait olma güdüsüyle bir gruba dâhil olmak ister. Her insan acziyeti hissettiğinden midir nedir ait olma güdüsüyle hareket ettiği anlar olur. İlkokuldan huzur evine kadar hayatın bütün evrelerinde bu çok rahat görülür. Kalabalık ailelerde kardeşler arasında bile gruplar oluşabilir. Çocuk gruplarının içinde nasıl ki küçük gruplar oluşuyorsa yetişkinler içinde durum aynı. İnsanın doğası buna çok elverişlidir çünkü. Tabii bir yere ait olurken kendimize yakın olanı, kişiliğimize en uygun olanları seçeriz. Kişiliğimizi ise büyük ölçüde öncesinde yaşadıklarımız belirler. Arkadaş grubu, siyasi-ideolojik hatta dini grupları ve benzerlerini seçerken genelde belirleyici olan budur. Bir gruba ait olmak değil ama grupla bütünleşmek, dünyaya onun ardından bakarak adeta insanları bizden olanlar ve olmayanlar diye görerek grupla tek vücut olmak tehlikeli olabilir.
    İnsanın doğasında nasıl ki ait olma varsa aynı ölçüde değişime de açıktır. Fikirler, görüşler, inançlar değişebilir ve bunların değişmesiyle gruplarda değişebilir. İşte bu noktada bireyi değil de grubu yada grubun temel dinamiklerini esas alanlar çoğu kere değişime kendilerini kapatırlar. Değişimi yaşayanları da “döneklik” yapmakla suçlarlar. Hatta ötesine geçip öldürmeyi bile düşünenler vardır. Oysa hayatın özünde durağan değil devingen olmak vardır. Bu yüzden fikrini, görüşünü değiştirenlerini “döneklik”le suçlamak anlamsızdır. Gerçek dönekler fikir değiştirenler değil, çıkarları uğruna fikirsizleşenlerdir.

Perşembe, Kasım 17, 2005

Allah'tan korkulur mu?

    Çocukken Allah korkusu kavramını ne zaman duysam bir tuaf olurdum. Bazen de Allah sevgisini duyduğum zamanlarda ise bir türlü anlayamazdım Allah sevilecek mi? Yoksa korkulacak mı? Korku ve sevgi birbirine ters kavramlar.
    Çocuklarımızı yetiştirirken genelde korku temelli yetiştiriyoruz. Onlara Allah’ı tanıtırken de önce korkmaları gerektiğini telkin ediyoruz . Oysa çocuklar bu korkunun niteliğini yada niceliğini sorgulayıp anlayamazlar. İnsanlar korktukları şeylere yakın olmayı değil uzak olmayı seçerler. Öğrencilik hayatınız boyunca korktuğunuz ve sevdiğiniz öğretmenlerinizi düşünün hangisine yakın olmak isterdiniz?
    İslamiyet’in ve diğer büyük dinlerin amacı kulu Allah’a yaklaştırmaktır. Allah ile kul arasındaki münasebet korku değil sevgi temelli olmalıdır. Davranışlardaki hassasiyeti arttırmak ve toplumsal davranışları düzenlemek için genelde korku bir araç gibi kullanılır. Mesela haram helal kavramları toplumsal huzur açısından son derece önemlidir. Birey Allah’tan korkarak, olası ki başına bir şey gelmesinden çekinerek çalmaz, dövmez, öldürmez vs. Oysa aynı şey sevgiyle de yapılabilir. Allah’ı sevdiği için onun dediklerini yerine getirmek daha olgunlaşmış bir ruh halidir. İki kişi sizden aynı şeyi istediğinde kimi daha çok seviyorsanız onun dediğini yapmak daha kolay gelir. Sevgilisi aşıktan çok zor bir şey bile istese aşığa yapmak zor gelmez yada zor gelse bile o kırılmasın diye yapar. Aynı şey dinin yaşanmasında da geçerli. Fazla uzattık gene velhasıl Allah’tan değil Allah’ı incitmekten korkmak gerek…

Merhabalar Ahsen tarafından sobelenmişim :)
işte soruların cevapları

1-Saat kaç? 12.13
2-Adin Soyadın? Hicanka yeterli olsun sadece ama yine de; murat özkan
3.Dogum tarihin? 11.04.1981
4.dövme ? hayır
5.Hiçkiriklara bogularak aglayacak kadar asik oldun mu? evet,
6.Araba kazasi geçirdin mi? evet
7.Pepsi mi cocacola mı? Colalı ve asitli içecekleri sevmem
8.Bira mi sarapmi??? Alkol kullanmam
9.Bardak yari dolu mu yoksa yari bos mu? kesinlikle yarısı dolu...
10.Tercih ettigin rakam?0
11.Sevdigin müzik? New Age
12.Sevdigin çiçek? Gül
13.Nefret ettigin sohbet? geyik
14.Türkan şoray mi Hülya Koçyigit mi? Türkan Şoray...
15.Bir problem? olmak yada olmamak
16.Sevdigin renkler? siyah ve gök mavisi
17.Kendini gelecekte nasil görüyorsun? :)
18. Kim seni ebeledi? ahsen
19.Senden en uzakta yasayan arkadasin? Derya-tokat
20. Bu ankete ilk cvp vericek arkadasin? ufuk
21.Peki ya en sonuncusu? henüz belli değil
22.Hayatinda neyi degistirmeyi isterdin? lisemi sonrasını
23.En sevdigin sarki? Samanyolu
24.Uyandiginda ilk düsündügün sey? ne yesem :)
25.Baska biri olabilsen kim olmayi seçerdin? düşünmedim
26.Birsey söylemek isteyipte söyleyemedigin o kisiye ne demek istersin? söyleyemiyorsam susarım zaten bazen suskunluk en etkili sözdür
27.Tercih ettigin spor? Aikido
28. Bankadaki tüm parani hiç acimadan harcayacagin dükkan? duruma göre değişir
31. En sevdigin dondurma? limonlu
32.Utangaç misin yoksa fazla açik sözlü mü? orta
33.Takma adin? hicanka
34.Konustugun diller? sadece türkçe, ingilizce az.

Pazar, Kasım 06, 2005

İyi niyet iyi midir?

Bayram tatilinde fırsat bulupta yazamadım.
Herkesin geçmiş bayramı kutlu olsun.
İşte bayram sonrası ilk yazı;


Hayatta hiçbir şey nedensiz değildir, zorluklar bile… İnsanın mücadele ruhunu zorluklarla mücadele etmek kadar, hiçbir şey geliştiremez. Yaşam boyunca belli dönemlerde belli zorluklar yaşarız. Mesela koltuğa tırmanmaya çalışan bebeğinizi iyi niyetinizle alıp koltuğun üstüne oturttuğunuzda ona iyilik yapmış olur musunuz? Yapılması gereken doğru davranış bebeğin koltuğa tırmanması için ona destek olmak, belki çok basitinden ayağının altına bir şey koymaktır. Bebeği alıp ta koltuğa koyanlar, çocukları evlenip anne ya da baba olduğu zamanda onların ebeveyn olma sorumluluklarını paylaşmak zorunda kalabiliyorlar. Sonuç: Kendinin farkında olmadan bir başkasıyla yaşamı paylaşmaya çalışanlar. Kendileri doğamadan doğuran anneler, büyüyemeden çocuk sahibi olan babalar.
“İnsan her şeyi göremez; sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder” der Mevlana, Yaşam boyunca bazen bebek misalinde olduğu gibi… Sevdiklerimize iyi niyetle, farkında olmadan birçok açıdan faydadan çok zarar sağlıyoruz. İyi niyet her zaman da iyi sonuçlar doğurmaz. Doğru zamanda doğru davranışı sergilemek gerektiğini biliriz hepimiz. Biliriz de o doğruyu bulmakta zorlanırız. İnsan bazen karşısındakine fayda sağlamak için çabalar gibi gözükse de aslında kendi canı yanmasın diye uğraşır. Ve bunu sanki bir refleks gibi yapar. Kendine bile karşısındakinin iyiliği için uğraştığını telkin eder. Doğru davranış önce karşıdakini düşünmektir. Acaba diğergamlığı bu açıdan da ele alabilir miyiz.?